İngilizce öğrenmek bize daima zor gelmistir.Zorluğun nedenlerinden biri
Türkce düşünüp İngilizce cümle kurmaya kalkmakır.
Biliyoruz ki dünyada 2 çeşit dil ailesi var biri Hint Avrupa digeri ise
Ural Altay dil gurubu ve bu guruplar gramer yapilari acisindan birbirine
tamamen tersler.
İngilizce bir cümle yapmaya kalksam ;
I go to dentist in Kadıköy every Sunday.
Ve bunu ilk kelimeden baslayip Türkçe ye cevirsem;
‘Ben giderim dişçiye Kadıköy de her Pazar’
Derim. Halbuki bu cümleyi ben
‘Her Pazar kadikoy de dişçiye giderim’
Şeklinde soylemeliyim.
Görülüyor ki İngilizce cümle yapisi Türkçeye hiç benzemiyor hatta
birbirinin tamamen tersi.
Bu da demek oluyor ki ,Türkce düşünüp, İngilizce cümle kuramayız.
Peki ne yapacagiz?
Kolay, biz zaten bunu açıklayip belli bir süre sonra sizi İngilizce okur
yazar konuşur hale getireceğiz.
Neden İngilizce konuşurken zorlanıyorum? Sıkılıyorum? İçerde neler
oluyor? Yıllarca İngilizce dersleri, kurslar, özel öğretmenlerden sonra
hala iş İngilizce konuşmaya geldi mi konuşamıyorum." diye utanan,
sıkılan, kendini yetersiz hisseden hatta suçlayan insan sayısı hiç de
küçümsenemez. Bunun farklı nedenleri var kuşkusuz. Oldukça yaygın
olduğuna inandığım bir neden, ana dilde düşünmek ve bunu öğrenilen dile
çevirerek konuşma stratejisi. Yani, Türkçe düşünmek; ancak İngilizce
konuşmaya çabalamak.
Bu bir alışkanlık mı? Neden böyle bir strateji izlenir? Bu kişiler
yaptıklarının farkındalar mı? Bir kişinin Türkçe düşünüp ''İngilizce
konuştuğunu nasıl anlarız? Bu kişilerin İngilizce düşünebilmek için ne
yapmaları gerekir?
Ana dilde düşünme ve bunu, konuşulmak istenen yabancı dile çevirme
stratejisini kullanan kişiler konuşmalarına başladıklarında uzun,
karışık, anlamsız söz dizinleri kullanırlar. Oldukça yavaş, düşüne
düşüne konuşurlar. Çoğunlukla sözcük ve cümle aralarında "aa..ıııııh..."
gibi boşluk doldurucular kullanırlar, Çünkü bir yandan konuşurken diğer
yandan ne diyeceğini düşünür ve orada kullanacağı sözcük veya kalıbın
İngilizce nasıl söyleneceğini bulmaya çalışırlar. Sürekli "İngilizce
olarak bu nasıl söylenir? Şu sözcük ne demektir?" diye düşünmektedirler.
Bu durumda zihin çok işlem yapmaktadır. Bu nedenle hem düşünceye
odaklanamaz, hem de çeviri yaptığı diller -Türkçe''den İngilizce''ye-
birbirinden yapısal anlamda çok farklı olduğu için gramer olarak yanlış,
hatta zaman zaman gülünç ifadeler ortaya çıkabilir. Çok bilinen klişe
bir örnek vardır bununla ilgili. "Morning moming where are you going?Bu
kişiyle İngilizce iletişim kurabilmek oldukça sıkıcı olduğu gibi
başarısızlıkla sonuçlanır.
Konuşan kişi kendini yeterince ifade edemediği için ana dilinde
konuşmayı yeni sökmeye başladığı yıllardakine benzer bir ruh hali yaşar.
İngilizce konuşulan ortamlarda yetersizlik duygusuna kapılabilir. Bu
durum bir iç çelişki yaratır. Anadil deneyimleriyle donanmış nöronlar
durmadan düşünce üretirken, bunun dışa vurumu tam olarak gerçekleşemez.
Yani kendimizi dış dünyada tam olarak gerçekleştiremeyiz veya temsil
edemeyiz. Bu kişilere "İngilizce düşünün."dediğiniz zaman bunu nasıl
yapacaklarını bilemezler. "Nasıl yani ???." diye sormadan edemezler.
Niye İngilizce düşünmeli?
Çünkü, düşünme ve konuşma aynı sistemin parçalandır. Bir bütünün
parçaları arasında uyum olmazsa, sistemde problem yaşanır. Yani düşünme
dili ile konuşma dili aynı olmalıdır. Böylece konuşma hızlanacak ve
anlam bütünlüğünü bozacak hatalar yapılmayacaktır.
Farkında Olmadan Öğrenme [unconscious learning]
Yapılan bir araştırmaya göre; Öğrenmenin yüzde 20'si bilinçli bir
şekilde okul, kitap, öğretmen yoluyla gerçekleşirken, yüzde 80''i
farkında olmadan yapılan bilinçdışı kayıtlar ile gerçekleşir.� Ana
dilimizi de bu şekilde öğreniriz. Beynimiz, biz farkında olmadan ana
dilimizi, konuştuğumuz ortamda milyonlarca işitsel ve görsel veriyi
kaydeder. İnsan sesleri ve onlar ile ilintili renk, koku, duyguların
hepsi birlikte biz farkında olmadan kaydedilmektedir. Beyin bu veriler
üzerinde "aynı"," farklı", "...öyleyse mantığını kullanarak duyduğu
seslerden oluşan sistemi, yani dilin şifresini çözer. Bir süre sonra
öncelikle bize söylenenleri anlamaya, sonra da konuşmaya başlarız.
Yeni bir dil öğrenmeye başladığımızda belleğimizde bu dil ile ilgili
yeni bir klasör açılır. Bunu bir bölgede yer kaplayan alana benzetelim.
Bölge belleğimiz olsun. Bu bölgede elbette ki anadil alanımız daha büyük
yer kaplamaktadır. Sonradan öğrendiğimiz dilin kapladığı alan daha
küçüktür. Düşünmek için düğmeye bastığımızı varsayarsak daha büyük olan
alan daha baskın olur. Böylece düşünme anadilde gerçekleşir. Bir
iletişim ortamında bize İngilizce olarak söyleneni anlarız. Ona cevap
vermek için, zihnimizde anadilde düşünürüz. Sonra bu düşündüğümüzü
tekrar İngilizceye çevirmeye kalkarız.
NELER YAPILABİLİR?
Ana dilini konuşan insanlar ile sonradan öğrenilen dili konuşanlar
arasındaki en önemli farklardan birisi şudur: Ana dilini konuşan insanın
kendisini ifade edebilmek,için çok seçeneği vardır. Yüzlerce farklı
biçimde kalıp kullanabilir. Seçenek zenginliğine sahiptir. Sonradan
öğrenilen dil kullanılırken ise öğrenilmiş kalıpların dışına çıkılamaz.
Dolayısıyla seçenekler, zengin değildir. Bu nedenle gerek sözel, gerekse
yazılı ifade becerisinde kişi sınırlı düzeyde kalır.
Tekrar "alan" metaforuna dönersek, öğrenilmiş dilin bellekte kapladığı
alanın sınırlarını ne kadar genişletirsek, o dilde düşünmek o kadar
mümkün olur.
Yani "farkında olmadan öğrenme" süreci zenginleştirilmelidir.
Bunun için neler yapılabilir?
Öğrenilen dilin konuşulduğu ülkede bulunun
Bir dili öğrenirken o dilin konuşulduğu ortamda olmak çok önemli.
Öncelikle anadilimizi nasıl öğrendiğimizi hatırlayalım. Beynimiz
biyolojik olarak dil öğrenmeye programlanmıştır. Doğal olarak, verilen
kalıplan algılama ve bunları ayrıştırarak depolama, anlamlandırma
yetisine sahiptir.
İşte bu nedenledir ki, biz ana dilimizi öğrenirken hiçbir özel çaba sarf
etmedik. "Bilinçli öğrenme" süreci olmadan, hiçbir endişe ve kaygı
duymaksızın dinledik tüm söylenenleri. Böylece anadilimizi edindik..
İkinci dilin bellekte kapladığı alanı genişletebilmenin yollarından
birisi, öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye gitmek, orada bir süre
yaşamaktır. Sokakta, alışverişte, otobüste her yerde İngilizce konuşulan
bir ortamda bulunun. Ben İngilizce dilinin konuşulduğu bir ülkeye,
İngiltere''ye, ilk gittiğimde ilk şaşkınlığımı havaalanında yaşamıştım.
İki temizlik görevlisi kendi aralarında konuşuyorlardı.. Açıkçası bu
durum beni şok etmişti. Bizim yıllar süren çalışmanın sonunda
gelemediğimiz düzeyde bir İngilizce''yi büyük bir doğallıkla
konuşuyorlardı ! Bu nedenle, İngilizce öğrenmek isteyenlere önerim,
İngilizce konuşulan bir ülkede kısa veya uzun bir süre kalmaları
olacaktır.
İngilizce TV, film izleyin
Dinlerken mümkünse kulaklık kullanın. Böylece beyniniz, işitsel
dikkatiniz dağılmadan doğrudan kayıt yapabilir. Bu sırada filmi
anlamayabilirsiniz. Hiç önemli değil. Unutmayın, beyin doğal olarak dil
kalıplarını bir süre sonra ayrıştırma, benzetme becerisine sahiptir. Siz
dinlemeye devam edin. Bir süre sonra hiç anlamadığınız uzun bloklar
halindeki söz dizinleri kendiliğinden, anlayabildiğiniz daha küçük
parçalara ayrılacaktır. Film izlerken hoşlandığınız dil kalıplarını
yazacağınız bir defteriniz olsun. Bunları not alın ve filmde duyduğunuz
tonlamayla tekrarlayın. Bunları yeri geldikçe kullanmaya özen gösterin.
Aynı filmi birden çok kez izleyin.
Filmin sesini kısın. Kişilerin ne söylediklerini hatırlamaya çalışın,
seslerini zihninizde canlandırın. Filmdeki kişilerin ne dediği kadar
nasıl söylediği de çok önemlidir. Bu nedenle kişilerin beden dillerine,
mimiklerine, tonlamalarına, özellikle dudak hareketlerine dikkat edin.
Yeni öğrendiğiniz dil kalıplarını onlar gibi konuşarak yüksek sesle
prova edin, tekrarlayın. Kendi kendinize konuşun. Mümkünse kendi
sesinizi kaydedin.
Dinleyin. Filmdeki ile kıyaslayın. Mükemmelliği yakalayana kadar devam
edin. Film ekranını görmeyecek şekilde oturun. Sadece sesleri dinleyin.
Seslerden hangi sahne olduğunu zihninizde canlandırmaya çalışın.
Çıkaramadığınız durumlarda ekrana bakabilirsiniz. Tüm bu alıştırmalar
keyifle tek başına yapabileceğiniz alıştırmalardır.
İngilizce Şarkılar Öğrenin
Şarkı sözlerinin anlamlarını araştırın, öğrenin. Şarkı sözlerini yazın.
Ezberleyin. Birlikte söyleyin. Söylerken anlamını düşünün. Ne kadar çok
şarkı öğrenirseniz dil alanınızın sınırlarını o kadar geliştirirsiniz.
Özellikle sağ beyin işlevi olan ritim/müzik zekası ve ritim hafızası,
sol beyin işlevi olan sözel zeka ve hafıza ile birlikte tetiklendiğinde
öğrenme çok uzun dönemli olarak gerçekleşir. Bu anlamda, şarkılar ile
dil becerinizi geliştirmek sizin için hem çok zevkli, hem de beyin
uyumlu bir tekniktir. Sonuç ise mükemmeldir.
İngilizce Konuşabileceğiniz Ve Duyabileceğiniz Ortamlarda Bulunun
Ülkemiz bu açıdan bir cennet. Özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarımız bu
açıdan bize çok zengin seçenekler sunuyor. Plajda gözlerimizi kapatıp
güneşlenirken alfa duruma geçmiş beyin dalgalarımız, dışarıdan gelen
İngilizce konuşmaları hiç tereddüt etmeden beyne kaydeder.
Okuyun
İngilizce kitap, dergi, gazete, broşür ne bulursanız okuyun. Yanınızda
tıpkı film seyrederken olduğu gibi küçük bir cep defteriniz olsun.
Beğendiğiniz ve kullanabilmeyi istediğiniz dil kalıplarını, sözcükleri
içinde bulunduğu cümle ile birlikte defterinize yazın ve tekrarlayın.
Bir kalıp veya sözcüğün sizin olması demek, onu uzun dönemli hafızaya
atmış olmanız demektir. Bellek ile ilgili araştırmalar, yeni bir
bilginin uzun dönemli belleğe yerleşebilmesi için en az 7 kez tekrar
edilmesini gerektiğini belirtir.
Sözlük Kullanmayı Öğrenin
Mutlaka İngilizce''den-İngilizce''ye sözlük kullanın. "Nasıl olacak?"
dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü bu, benim çok sık karşılaştığım bir
sorudur. Öncelikle seviyenize uygun bir sözlük alın. Evde bulunan
herhangi bir sözlük işe yaramayabilir. Sözlük, dil seviyenizin çok
üzerinde olursa bir sözcüğün çok farklı anlamlan ile karşılaşabilirsiniz.
Hatta açıklamasını anlamak için tekrar sözlüğe gerek duyarsınız. ''Bu
nedenle pek çok kişi, İngilizce karşılıklı sözlüğe bakmaktan nefret eder.
Çünkü anlamaz. Oysa seviyeye uygun sözlük alınırsa bu durum oltadan
kalkar.
Sözcüklerin yanında parantez içinde phonetic transcription (ses alfabesi)
vardır. Bu bilgi, genelde sôzlük1erin ön sayfasında açıklamalı olarak
verilir. Bunu iyi kullanırsanız, öğrendiğiniz yeni sözcüğün nasıl
telaffuz edildiğine de vakıf olursunuz. İngilizce, yazıldığı gibi okunan
bir dil olmadığı gibi vurgulaması da ana dilimizden farklıdır. Yanlış
vurgu, sözcüğün anlamını değiştirebilir. Bir kelimenin anlamına bakarken,
vurgunun hangi hece üzerinde olduğuna dikkat edin. Örneğin çok temel
sözcükler olduğu halde hala bazı sözcükler vurgu hatası yüzünden çok
yanlış söylenmektedir. Bear-beer hatası oldukça yaygındır. Denemek için
isterseniz bir sözlüğe bakın. Bakalım siz vurguyu doğru kullananlardan
mısınız?
Kelimenin tekil, çoğul hali, yapım ve çekim ekleri, hangi sözcük
öbeğiyle kullanıldığı gibi çok değerli bilgileri de sözlükte bir bakışta
görebilirsiniz. Sözcüğün İngilizce açıklamasıyla birlikte örnek cümle
verilmesi, öğrenen kişinin yazının başında vermiş olduğum bölge-alan
metaforunda sözü edilen İngilizce alanını genişletecektir.
OLUMSUZ İNANÇ VE DİL KALIPLARI
Olumsuz inanç ve sınırlayıcı dil kalıpları da İngilizce konuşmanın
önündeki bir diğer engeldir. Geçmişte yaşanmış olumsuz bir deneyim,
arkadaşların yapılan hataya gülmesi, öğretmenin hata yapıldığı zaman
kızması, sabırsızlık göstermesi, hatanın düzeltilme biçimi, anne babanın
"Bu kadar para verip özel okula gönderiyoruz, hala konuşamıyorsun."
şeklinde konuşması gibi farkında olmadan yapılan kimi hatalar, bazı
kişilerde yetersizlik duygusu ve kendine güvenin yitirilmesine yol açar.
Kağıt üzerinde İngilizce bilgisi yeterli olmasına rağmen konuşma güçlüğü
çeken kişi sayısı çoktur. Bu durum, bir tür sahne fobisine benzer. Bu
kişiler İngilizce konuşmak için ağızlarını açtıkları zaman herkesin
kendilerini dinlediği, hatalarını bulacakları, gülünç duruma düşecekleri
korkusunu yaşarlar. Ağızları kurur, zihinleri dağılır, kalp atışları
hızlanır, ve İngilizce konuşmak çok sıkıntı veren, bunaltıcı bir deneyim
olur. Bu tür korkulan aşmak için hataya bakış açısını değiştirmek
gerekir.
Hata yapmak , öğrenme sürecinin doğal sonucudur.İlkesini kabul edersek,
hatalar bizi geliştirir. Bu durumda Hatalar rehber görevi üstlenir. Bizi
yönlendirir. Hangi alanda hata yapılıyorsa o alan güçlendirilecek
öncelikli alandır.
Bu arada, beyin tesadüfi hatalar yapar. Bu çok doğaldır. Bunları bir
süre sonra kendi kendine düzeltir. Doğru kayıtları aldıkça, yanlışları
ayıklar. Siz beyne doğru kayıtlar vermeye devam edin.